26 Ağustos 2011 Cuma

Dikkat!! Bu yazı varsayım, farkındalık, özlem, sıkıntı ve bol bol yıldız kayma hissiyatı barındırır

Bir şey var.. Sanırm.... Eeee var gibi... Yani ben de tam çözemedim aslında, bakalım kelimeler bana bu konuda ne derece yardım edebilecekler...

Gazetenin bile, annnnnca öğle saatlerinde ulaşabildiği, banka ya da hastane olmayan ıssız bir deniz kasabasından, İstanbul'a dönme gafletinde bulundum bugün! Hikayem bunun üzerinedir.. Bu yazı varsayım, farkındalık, özlem, sıkıntı ve bol bol yıldız kayma hissiyatı barındırır..

'Istanbul' as a Murderer, but a pretty stupid one...'
Sondan başlayacağım ki ızdıraplı kısımlar daha cabuk bitsin!

Düşünüyorum da, bu şehir sanki gırtlaklamaya calısıyor gibi birilerini..!

Istanbul'a 50 km kala, o gergin hava kokmaya başladı zaten.. Arabanın camından buram buram Istanbul kokusu geliyo, ben de kendi kendime diyorum ki 'adaptasyon yine zor olacak ama alısıcaksın çok işin var zaten'! Her neyse bir sekilde o 50 km bitti ve Istanbul'a gelindi! Tırlar, kamyonlar ve yüzlerce insan.. Binlerce insan ... Pardon yaw MILYONLARCA INSAN!

Başlarda Istanbul bu kadar batmıyordu bana! Bundan tam 6 sene önce her sey bir anda oldu! Bir gün albüm kayıtları için stüdyonun yolunu tutmuşken, motorla Üsküdar'dan, Besiktas'a geçer iken, şöyle bir etrafıma baktım, sanki ilk defa bakıyomusum gibi.. Tuhaf bir iç sıkıntısı çöktü içime! Galata kulesinden deeeeeee, saraylardan daaaaaa, keşmekeşten dee nefret ettim bir anda ve 'neden burdayım ben' diye kendi kendimi sıkıstırmaya basladım! Tünel'e vardıgımda hersey daha da; çok afedersiniz boktanlaşmaya basladı! Tekrar... Çok afedersiniz ama ÖYLE!

Bu nefret hikayesi, dönemsel bir asilikten ibaret değilmiş.. Sevgisizliğim git gide büyüdü ve artık tahammül edilemez hale geldi! İstedim ki ben gideyim bu şehirden ama..... Gidemezdim ama gidicem..
Bu arada antr parantez; İki güzergah cok hosuma gider bu şehirde! Fenerbahce ve Tarabya sonrası! Ha çok mu lazım??????? Hiç değil!

Bugün Istanbul'a geldiğim yerde ise, 

Ölüm,,,,, sanki antik şehir zamanlarından kalma mezarlardan ibaret gibiydi!

Gazete gelmiş gelmemiş, memleketin içine edilmiş edilmemiş... Bunların hiç birini dert etmeyen şahane bir coğrafyadan geliyorum.. Assos taraflarındaydım! Ama hani Türkbükü'ne dönmüş Assos merkezde değil tabi ki! Sokakağzı ve Babakale'de bulundum! Bu bölgelere ikinci kez gidiyorum yine olsa yine giderim! O kadar bakir ki, arabayla bile gitmek çok zor! Arabası olmayan insanın çok zor gidebileceği bir yer hatta gidemeyeceği bir yer!

Babakale; ortasında büyükçe bir kale olan, toplamda üç beş sokağa sahip, kalamarı meşhur, köyden daha büyük bir limana sahip, Türkiye'nin en batısındaki bölgedir!  Kalenin altında mezarlar, mezarın altında da dalgaları slow motion kıyıya giden bir deniz mevcut!!!!
İşte burası da o surlara oturup dalgaları ve mezarı gördüğüm yer ...



Uzun lafın uzunu,


6 kişiydik bu 5 günlük tatilimse şeyde! Her gece rakımızı, mezemizi, biramızı, yıldızımızı, Midilli adasını, havayı dibine kadar yedik, içtik, seyrettik, içimize çektik! Saat 22:oo itibariyle, kimseciklerin olmadıgı bir sahil hayal edin! hiç kimse! Koskoca bir sahilde (çok da koskoca değil aslında be) yalnızca 6 kişi... Ellerinde biraları, üstlerinde battaniyeleri... Sürekli kıkırdıyorlar, bazen dalıp gidiyorlar ayrı ayrı.. Ay'ın çıkmasını bekliyorlar.. Görev gibi... Ay çıkmadan bize rahat yok! :) Ay cıkıyor ya da cıkmıyor, onlarca yıldız kayıyor, dalgalar oldukça şiddetli...

Sanırım kelimeler çok fazla işe yaramıyor!!

En azından denemedim demem!!

Bunları şarkı sözüne dönüştürmek ise çok daha özgür olacak benim için!

Çok fazla malzeme cıktı!!

Çok fazla ruh hali..


Velhasıl,



Düzenimi kurduğum vakit, bu şehirden gideceğim! Büyük cesaret isteyen bir sey bu! Ama bakkala bile gitmek istemediğim bu yerden kurtulmalıyım... Bir gün... Bir gün :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder